Online Bağış

Yardım Ekibimizin Kenya Dadaab Kampı İzlenimleri

29-06-2013, 10:52

Kısa bir süre önce Avrupa Yetim-Der'i temsilen Kenya'ya giden yardım ekibimiz, yaptıkları yardımların ardından Kenya Dadaab Kampı izlenimlerini ve yardımlarını anlattılar.

Açlık nedeniyle çocuk ölümlerinin yoğun olarak yaşandığı Kenya-Somali sınırında bulunan dünyanın en büyük mülteci kampı Dadaab'ta yaşayan mağdurlara Avrupa Yetim-Der tekrar ulaşmayı başardı.

Kenya'daki Dadaab Mülteci Kampı, Dadaab ilçe merkezine 12 km, Garissa il merkezine 121 km, Kenya'nın başkenti Nairobi'ye 488 km, Somali sınırına 100 km, Somali'nin başkenti Mogadişu'ya ise 722 km mesafede bulunuyor.

Buradaki kampa yardım ulaştırmak amacıyla yola çıkan Avrupa Yetim-Der yardım ekibinden Başkan Yardımcısı Hüseyin Ateş ve işadamı Ömer Tanrıverdi yaptıkları yardımların ardından Almanya'ya geri döndüler.

Afrika'ya yönelik yaptıkları yardımların ardından açıklamalarda bulunan Avrupa Yetim-Der Başkan Yardımcısı Hüseyin Ateş, "Malumunuz olduğu üzere 2012 yılında da Dadaab kampında kurban eti dağıtımında bulunmuştuk. Bu sefer yardım götürmekteki amacımız, Afrika'da yaşayan mültecileri sadece Kurban bayramlarında hatırlamak değil yılın her döneminde onlara yardımda bulunmak ve onları hatırlamaktır" açıklamasında bulundu.

Yol şartları çok kötü olduğundan Dadaab mülteci kampına ulaşmakta büyük sıkıntılar yaşadıklarını belirten Ateş, "Bizler kamp yolculuğunda iken 2 kez arabamızın lastiği patladı. Yol üzerinde bir köye uğradık, oradaki köylüler bizi görünce çok sevindiler. Müslüman yardım kuruluşu olarak onları ziyaret etmiş olmamız dahi onların duasını almak için yeterliydi" dedi.

Herşeye Rağmen Onurlu Yaşamlarına Devam Ediyorlar

Kampta yaşayan insanların çoğunun onurlu bir yaşam tarzı seçtiklerine vurgu yapan Ateş, "Bu insanların aç gözlü olmadıklarına şahit olduk. Hatta orda iken durumu iyi olan bir köylü canlı bir keçiyi fakirlere ulaştırmak için bize bağışlamıştı. Keçiyi verecek muhtaçlara ulaştığımızda ise ilginç bir tablo ile karşılaştık zira oradakilerin bir çoğu ihtiyaç sahibi olmasına rağmen önceliği komşusuna ya da kendinden daha mağdur durumda olana veriyorlardı.

Yetimleri gördük, üzerlerinde güzel elbiseler var. Niye böyle giyinmişler diye sorduğumuzda ise yine ilginç bir cevap ile karşılaştık. Zira orada bizi karşılamaya gelen yetim çocuklar duygu sömürüsü olmaması için bayramlıklarını giyinmiş o şekilde gelmişlerdi. Dikkatimizi çeken başka bir olay ise şuydu, karşılaştığımız yaşlı bir amca diyordu ki, biz sizden yardım istemiyoruz zira bu kampta kalanların herhangi bir geleceği zaten yok. Bizim sizden isteğimiz medresedir, camidir. Tabi yaşlı amca bunları söylerken Avrupa Yetim-Der aracılığı ile tüm yardım kuruluşlarına sesleniyordu. Yaşlı amcanın dikkat çektiği bir diğer nokta ise kurban bayramından bu yana yardım kuruluşlarının orda yaşayanlara herhangi bir yardımda bulunmamış olmasıydı. Kurban bayramından bu yana oraya ilk ulaşan yardım kuruluşu Avrupa Yetim-Der oldu" ifadelerinde bulundu.

Ateş, "Yetim çocukları gezerken vücudu komple yanan bir çocukla karşılaştık. Oradakilere sorduk bu nasıl oldu diye ve anlattılar; Etiyopya rejimi tarafından zulme uğrayan insanlar ve çocuklardan sadece bir kaçıdır burada gördükleriniz. Bu çocuk ise ailesiyle birlikte ateşe atılanlardan biridir. Annesi ve babası ateşte yanarak can veren çocuğu yakınlarından biri ateşte yanarak can vermeden kurtarıyor" dedi.

Etiyopya rejimi Ogadenli Müslümanlara vahşice işkenceler yapıyor

Ateş, "Orda yine zulme uğramış bir bayanın anlattıklarını dinleme imkânımız oldu. 14 yaşlarında Etiyopya'da yaşayan bacımız Ogadenli. Diyor ki, bir gün evde iken Etiyopya askerleri beni evden alıp götürdüler, beni zindana attılar. Zindanın altında da su tankeri vardı. Yanımda üç genç bayan daha vardı, askerler bize soyunun dediler. Ben de onlara dedim ki benim namusum benim İslami yaşamım buna engeldir ben soyunmam dedim. Bunun ardından o bayanın boynuna sert bir cisimle vurarak bayıltıyorlar. Uyandığında çırılçıplak soyulduklarını görüyorlar. 18 gün boyunca gece gündüz demeden 20-25 asker tarafından defalarca tecavüze uğramışlar" şeklinde konuştu.

Oğlundan ve profesör kocasından haber alamıyor

Afrika kampı ile ilgili gördüklerini ve izlenimlerini anlatmaya devam eden Ateş, "Yine başka bir bacı anlatıyor, bizi hapse attılar, o sıralar hamileydim. Hapisteyken doğum yaptım ve doğumdan sonra 5 yıl boyunca bana çocuğumu göstermediler.

Ayaklarımdan tavana astılar. Pisliklerini üzerime attılar, hayvan dışkısını yedirdiler. Tabi 5 yıl sonra hapisten çıktıktan sonra bunları kocasına da anlatıyor. Kocası profesörmüş. Kocam bunu birkaç yerde anlattı, kocam bunları anlatmaya başladığı 2007 yılından beri kayıp ondan haber alamıyoruz.

Bu ve benzeri durumda olan binlerce insan var. Bu insanlar oradaki kamplarda yaşıyorlar. İnsanların özellikle de Müslümanların böylesi durumlara duyarsız kalmış olmaları hayret verici bir durumdur. Birçoğu ailenin sabah dışarı çıkan çocuklarından bir daha haber alamadıklarını öğrendik. Bu ve benzeri şekilde mağduriyetler yaşanan Dadaab kampında konuştuğumuz insanların çoğu oraya Medreselerin ve Camilerin inşa edilmesini, çocuklarının oralara bağımlı kalmasını istiyorlardı. Avrupa Yetim-Der olarak bizler oradaki insanların bu çağrısını duyarlı durumda olan tüm Müslümanlara duyuruyoruz" dedi.

Kurum olarak planlarımızın önündeyiz

Kurumlarının yapmış oldukları yardımlara yönelik olarak ta bazı açıklamalarda bulunan Ateş, "Avrupa Yetim-Der hayırseverlerin yapmış oldukları yardımlarla fakirler ve ihtiyaç sahiplerine köprü olan bir kuruluştur. Avrupa Yetim-Der 2 yıldır faaliyete başlayan bir kuruluş olmasına rağmen planlarının üzerinde bir yardım faaliyeti sürdüren sivil toplum kuruluşu konumundadır. Bu gün Türkiye'nin ve dünyanın bir çok bölgesinde muhtaç durumdaki insanlara yardım ulaştıran bir yardım kuruluşu durumundadır Avrupa Yetim-Der" değerlendirmesinde bulundu.

"Hayretler içerisinde kaldım"

Avrupa Yetim-Der'in Afrika Boynuzu'nda bulunan Dadaab kampına yönelik yardımlarına bağışta bulunan ve kendiside oraya giden hayırsever işadamı Ömer Tanrıverdi, orda yaşayan insanların yaşadıkları mağduriyetleri anlatırken duydukları ve gördükleri karşısında hayretler içerisinde kaldığını ifade etti.

Tanrıverdi, "Orda yaşayan insanların çoğu Etiyopya rejiminin kendilerine uyguladıkları zulümlere rağmen İslam'ı kendilerine ölçü kılmış olan insanlardı. Manevi olarak çok etkilendik.

Mağdur durumda olan Dadaab mülteci kampında kalan Müslümanlar bunca muhtaç durumlarına ve yokluklarına rağmen, kendilerine ne tür ihtiyaçları olduğunu soran kurum ve kuruluşlara ağızbirliği etmişçesine 'Medrese, Camii' cevabını veriyorlar." dedi.



İlgili Haberler